A Man of the World'ü (İki Dünya Arasında) okumayı bitirdiğimde şaşkın bir hayranlık içindeydim. Tuhaf bir tesadüf, Bruce McGowan'ı tanıdığım 1967 yılında okuduğum, Kemal Tahir'in Devlet Ana romanından bu yana, hiçbir kitap üstümde bu kadar sarsıcı bir etki yaratmamıştı. Bruce McGowan da Kemal Tahir gibi tarihi gerçekçi bir roman yazmıştı, hem de akademik bir tarihçi olarak. Romanı 1683 yılında Osmanlı'nın Avusturya üzerinde harekatı, Viyana kuşatmasıyla başlıyor, Balkanların kaderini tayin eden Hıristiyan-Müslüman egemenlik savaşlarıyla devam ediyor, Osmanlılara esir düşen bir Avusturyalı subayın köle olarak geldiği İstanbul'da bir ney üstadı olarak kendini yetiştirmesinden sonra tekrar ülkesine dönmek fırsatı ortaya çıkmasına rağmen, eski düşmanına bir efendi olarak yaşama imkanı veren Osmanlı toplumunda ömrünü tamamlamayı tercih ediyordu. Kemal Tahir romanında Osmanlı'nın devlet yapılanmasını ana fikir olarak almışken, Bruce McGowan devlet meselesi ile pek az ilgileniyor, esas itibariyle Türk tasavvuf kültürünün toplumsal bir kardeşlik ortamı yaratması gerçeğini vurguluyordu.