Yüzyılların düşü 103 yıl önce gerçekleşerek beyaz perdeye yansıdığında, insanlar düşlerini de bu beyaz perdede izleyeceklerini henüz bilmiyorlardı. Lumiére Kardeşler'in 28 Aralık 1895'te Paris Grand Cafe'de yaptıkları ilk gösteri hem teknolojik olarak bir yeniliği sunuyor hem de sinemanın gerçeği aynen yansıtma gücünü müjdeliyordu. Georges Méliés ise yaptığı filmlerle sinemanın büyücüsü oluyor ve düşün de sinemayla anlatılabileceğini gözler önüne seriyordu. Sinema bir sanat. Sanat ise insanların yaşamı anlamalarındaki en büyük yardımcı. İşte sinema yaşamı algılamayı bazen bir karabasanı göstererek bazen gerçeği olduğu gibi gözler önüne sererek yapıyor. Bastırılmış duyguların ortaya çıkardığı karabasanlar nasıl Dışavurumcu Alman Sineması'nın temelini oluşturuyorsa, yaşanılan gerçekler, acılar ve zorluklar da Yeni Gerçekçilik Akımının temelini oluşturmuştur. Sinema toplumdan, tarihten, siyasetten ve ekonomiden soyutlanamaz, gücünü bunlardan almaktadır.
Bir toplumun geçirdiği tarihsel, siyasal ve ekonomik gelişimler sinema yapıtlarında kendini gösterecektir. Eğer Almanya'nın tarihsel gelişimi ve katı toplumsal yapısı olmasaydı Dışavurumcu Alman Sineması, İkinci Dünya Savaşı olmasaydı Yeni Gerçekçilik Akımı yine savaş öncesi günler yaşanmasaydı Şairane Gerçekçilik Akımı olmayacaktı ve Yeni Sinema Akımları doğmayacaktı. Bu çalışmanın amacı iyi ya da kötü düşlerin perdeye yansımasına temel oluşturan toplumsal, siyasal, ekonomik güçlerin etkisiyle ortaya çıkmış, ortak özellikler taşıyan, bir döneme damgasını vuran çeşitli sinema akımlarının irdelenerek sinema sanatına etkilerini ortaya koymaktır. Sinema sanatının öğrenilmesinde ve sevilmesine ışık tutmaktır.