Son on yılda internet ve mobil iletişim sistemleri gibi yeni iletişim teknolojilerinin kullanım oranları artmış; bununla bağlantılı olarak medya endüstrisi çıktılarının takibi de büyük oranda bu mecralara kaymıştır. Özellikle genç izleyiciler dijital teknolojilerle medyayı takip ederken, geri kalan büyük çoğunluk ise geleneksel medyayı takip etmektedir. Yeni medyaya duyulan yoğun ilgiye rağmen toplumsal belleğin şekillenmesinde, anlam haritalarının oluşmasında ve gündelik hayatta gündemin belirlenmesinde geleneksel medya etkisini büyük oranda korumaktadır. İçinde bulunduğumuz modern zamanlarda ise medya tartışmaların odak noktasında yer almaktadır. Bu ortamın amiral gemisi televizyon, giderek etki alanını genişletmesi ve insan yaşamının hemen her alanına nüfuz etmesi sayesinde tartışmalarda yine başrolü oynamaktadır. Temel sorun ise günümüzde medyanın, özellikle televizyonun, yeniden üreten, şekillendiren, yöneten, kontrol eden ve hatta yargılayıp, infaz eden bir iktidar aracına dönüşmüş olmasıdır. Kültürel Çalışmalar geleneği, anaakım çalışmalarının aksine eleştirel bakışıyla kitle iletişim araçları, izleyici ve arada yaşanan mesaj alışverişini çok farklı şekilde ele almıştır. 'Durduğunuz nokta bakış açınızı belirler' mantığından hareketle ve kuramsal açıdan bir 'grand theory' ortaya konulamayan alan içinde bir anlamda taraf seçilerek Kültürel Çalışmalar geleneği çerçevesinde konular ele alınmıştır. Yapılan görgül çalışma kapsamında ise alımlama (reception) analizi uygulanmaktadır. Alımlama analizi, medya tüketiminin heterojen pratiklerinde iktidar ilişkilerinin nasıl örgütlendiğine bakmakta; medya tüketimini anlam ve haz üzerine kültürel mücadele alanı olarak ele almaktadır. Aktif izleyici kavramının anaakım yaklaşımlarından farklı olarak ele alındığı bu çalışma ile televizyon programlarının alımlanışı çerçevesinde yaşanan kuramsal ve metodolojik tartışmalara dahil olunmuştur. Bu çerçevede 'kullanımlar ve doyumlar' yaklaşımının öne sürdüğü gibi ihtiyaçlar ve gereksinimlerin dizilerin izlenmesinde etkili olduğu ön kabulüne rağmen gençlerin içinde bulundukları televizyon izleme ortamı ve yaşam koşullarının bu süreçte daha etkili olduğu iddia edilmektedir.