Varlığı bilinmeyince, kalbin hakikati anlaşılamaz. O hâlde hakikatinin ne olduğunu, sonra askerini, sonra bu asker ile olan bağlılığını, sonra sıfatlarını bilmek lâzımdır. Sıfatlan bilinirse, Allahü Teâlâ'nm bilinmesinin nasıl hâsıl olduğu, kendi saadetine nasıl ulaştığı bilinir. Bunlann her birine ayrı ayrı işaret edeceğiz. Kalbin varlığı aşikârdır. Zira, insanın kendi varlığında şüphesi yoktur. İnsanın varlığı bu kalıbı ile değildir. Bu kalıp, ölüde de vardır, fakat ruhu yoktur! Biz kalb demekle, ruhun hakikatini kasd ediyoruz. Bu ruh olmazsa, beden temiz olamaz. Gözünü kapayıp kalıbını, gökleri, yerleri ve gözle görülebilen her şeyi unutsa da kendi varlığını zarurî olarak bilir. Her ne kadar kalıbından, yerden, gökten ve göklerde olanlardan haberi olmasa da, kendinden haberi olur. Bu hususta dikkatli düşünen bir kimse, âhiretin hakikatinden bir şeyler anlar ve yine anlar ki, bu bedeni ondan alırlar; o ise bir yerde kalır, yok olmaz.