Bu araştırmada 'dinsel çoğulculuk' diye formüle edilen paradigma incelenmektedir.Büyük dünya dinlerinin her birinin bir diğerinden bağımsız olarak hakikî kurtuluş vasıtaları olduğunu; her bir dinsel geleneğin kendi taraftarlarını kurtuluşa ulaştırma yolunda diğerleriyle eşit derecede geçerliliğini öngören 'dinsel çoğulculuk'; dinlerin, aynı mutlak ve aşkın gerçekliğe farklı insanî cevaplar olduğu, farklı dinlerden olanların bir arada yaşama imkânını dinlerarası diyalogla gerçekleştirme iddiasındadır.
Araştırmayla, dinsel çoğulculuğun, Maniîzm'den Plüralizm'e süregelen kadim düşünce sistemlerinin günümüze uyarlanmış bir tekrarı/teoloji talebi olduğu ortaya konulmaktadır...
Buna ister dinsel çoğulculuk, ister dinlerarası diyalog deyiniz... Bu, parametreleri kısmî farklılık gösterse de netice itibariyle küreselleşmenin dinden talebini karşılamaya dönük, global çoğulcu bir din oluşturma çabasıdır. Paradigmanın İslâm ile irtibatlandırmasında, Kur'ân'ı, 'uyulan' iken 'uyan', 'belirleyen' iken 'belirlenen' olarak konumlandırmaya kalkışmanın ötesine gidemediği görülmüş; İslâm"liği imkânı arayışı sonuçsuz kalmıştır. Bu bağlamda gelişen 'dinsel çoğulculuk', herkesin kendi hakikat iddiasından feragat etmesi gerektiğini telkin eden, yerel ve küresel iradeyle eşgüdümlü bir baskıya dönüşmektedir.