Bir amaç için yürüyorsun. Her gün bir varış noktasına erişmek, yolun sonunda da belirlenmiş hedefe ulaşmak diye bir amacın var. Yol güzergahı belli, önünde engeller var, engellere meydan okuyorsun, fırtınada, dağlarda, uzun yollarda donanımın ve gücün ölçüsünde ilerliyorsun. O amaç dışında herşeyden soyutlanıyorsun. Bir süre sonra amaç ta siliniyor, sadece yürümek kalıyor. Birlikte, yalnız, ya da yol arkadaşlarıyla birbirini kollayarak yürümek, akşamları yemek sofrasında günü ve başka şeyleri paylaşmak.. ve böyle sadeleşmiş, soyutlanmış bir dünyada yürürken seni saran doğanın güzelliği, görkemi, insanların sıcaklığı, yoldakilerle aynı amaca yönelmiş olduğunu bilmek insanı kendisiyle, derin düşüncelerle ve içindeki farkındalıkla başbaşa bırakıyor. Her küçük ayrıntıya dikkat eder oluyorsun. Senin için anlam ifade eden ayrıntılara adeta büyüteçle bakıyorsun... ve yürüyorsun. Yoldan ayrılmak istemeden yürüyorsun. Yolun beklenmedik bir noktasında büyülü, masalsı mucizelerle karşılaşmaksa işin ödülü...